Faroe Adalarında Bir Hafta

2022 yılında 29 Temmuz – 8 Ağustos tarihleri arasında Faroe Adalarını ziyaret etmiş ve ardından burada yazmak istemiştim. Son 3 senedir yazamadığım yazıyı nihayet yazıyorum 🙂

Faroe Adalarını bilmeyenler için temel bilgiler Vikipedi‘de var, o yüzden tekrar etmeyeceğim.

Kuzey Atlantik okyanusunun ortasındaki bu takımadalar, dramatik yeryüzü şekilleri, sakinliği ve Nordik kültürü ile dikkat çekiyor. Uçakla havaalanına yaklaşırken muhteşem manzaralar karşılıyor insanı. Ünlü okyanus üzerinde yüzen göl Sørvágsvatn (floating lake above the ocean) da görünenler arasında. Göle bu ismin verilmesinin sebebi, gölün okyanusa çok yakın bir yerde, sarp kayalıkların üzerinde olması. Gölün suyu bir falezden okyanusa dökülüyor ve doğru açıdan bakıldığında göl okyanusun üzerinde havada kalmış gibi görünüyor.

Başkent Tórshavn’da güneşli bir gün.

Benim orada olduğum süre içinde Faroe adalarında hava genellikle 10 derece ve zaman zaman yağmurlu idi. Okyanus akıntılarından dolayı hava sıcaklığı beklediğimden stabildi. Adaya düzenli olarak yağmur yağıyor, ancak adaların kayalık yapısı ve toprak örtüsünün yeterli olmamasından dolayı sular akıp gidiyor. Böylece çukurluk alanlarda göller oluşmuş, sarp yamaçlardan şelaleler akıyor, her yerde su ve nem var. Fazla derinliği olmayan toprakta bir kaç istisna dışında ağaç yetişmiyor ama bol bol ot var. Adalarda yırtıcı hayvan da olmadığından koyunlar için ideal bir yer. Yolda arabayla giderken yolun ortasına oturmuş koyunlar görmek hiç de az rastlanan bir manzara değil adalarda. Adanın kültürünü oluşturan öğelerin arasında koyun ve yün de var doğal olarak. Diğer önemli öğelerden ikisi ise balıkçılık ve günümüzde dünyada çok tepki çeken balina avcılığı.

Okyanus kenarındaki falezler, tepelerin arasındaki vadilerdeki göller, göz alabildiğine uzanan otluk arazi ile ıssızlık ve dinginlik hissi bir arada.

Faroe Adaları’na sırt çantam ve çadırımla seyahat ettim. Adalarda kaldığım 1 haftanın 3-4 günü de araç kiralayarak dolaştım. Adalarda belirlenen kamping alanları haricinde çadır kurmak yasak. Bu sayede ben de otelde kalarak gezmeye göre daha fazla insanla tanışmış oldum. Bunların arasında hem yerel insanlar, hem adalara göçmen olarak gelip yaşayanlar, hem de ziyaretçiler vardı. Adaların bir kısmı birbirine karayolu ile bağlı olduğundan araçla seyahat etmek pratik oluyor. Ancak çoğu adanın karayolu bağlantısı yok, hatta bazı adalarda yol da yok. Karayolunun olmadığı yerlerde adalar arası ulaşım feribot, tekne ve helikopter ile sağlanıyor. Şehre inmek için helikoptere binen halk için ücretler devlet tarafından büyük ölçüde süspanse ediliyor, böylece ödenecek ücret oldukça düşük oluyor. Turistlere de bu şekilde bir kez binme hakkı veriyorlar. Karayolu ile bağlı olan adaların bazıları deniz altı tünelleri ile bağlı. Ben oradayken yeni açılmış olan dünyanın su altındaki ilk döner kavşağı ile gurur duyuyorlardı.

Faroe adalarına yeşil ve mavi tonları hakim. Derin, vahşi ve berrak denizdeki mavinin tonlarını unutmam mümkün değil. Çektiğim fotoğraflara da kısmen yansımış bu renkler. Ada halkı mavi, yeşil ve gri tonlarından sıkılmış olacak ki evleri, binaları rengarenk boyamışlar. Hem dış duvarlar, hem de çatılarda canlı renkler görmek mümkün. Kırmızı, sarı, hatta siyah! Adalarda doğal olarak ağaç yetişmemesine rağmen özellikle eski binalar ahşaptan yapılmış.

Faroe adalarında turistlere yönelik pek çok aktivite de sunuyorlar. Benim gittiğim dönemde adalarda pek çok turist vardı. Başkent Tórshavn’da tüm oteller dolu olduğu gibi kamping alanında bile ufacık çadırıma zor yer buldum. Ama başkent dışındaki yerler daha tenhaydı. Faroe adalarında en ilgi çeken şeylerden birisi “puffin” (bayağı deniz papağanı) kuşları. Bu kuşları Kanada, İzlanda ve Norveç gibi başka yerlerde de görmek mümkün.

Okyanusun üstünde yüzen gölün denizle buluşma noktası.

Tórshavn’ın kalabalık olması bir tesadüf değil tabii. 14.000 nüfuslu şehirde gezilip görülecek yerler var. Alışveriş imkanları, lokantaları, barları ile “moden” turistlere daha uygun bir yer. Burada benim gezmekten çok zevk aldığım yerlerden birisi ulusal galeri oldu. Galeride Faroe adalarındaki sanatı ve sanatçıları tanımak mümkün. Hatta web sitelerinde galerideki eserlerden bazılarını paylaşmışlar. Adalardan çıkan eserlerde de okyanusun etkisi ağır basıyor.

Faroe adaları doğayı, sakinliği, serinliği, mavi ve yeşili (bazen de griyi) sevenler için güzel bir yer.

Faroe adalarında kaldığım bir hafta boyunca belli başlı adaları ve Tórshavn’ı gezme fırsatım oldu. Adalarda uzun doğa yürüyüşlerine çıkmak, farklı aktivitelere katılmak mümkün ama benim zamanım olmadı. Faroe adalarına olan gezimi okyanusun üstündeki gölde kano yaparak ve ilk kez covid olarak tamamladım.

Steinbeck’ten Bir Mektup

John Steinbeck’in 1958 yılında oğluna yazdığı bu mektubu yıllar önce, o zamanlar adı “Brainpickings” olan, şimdi ise “The Marginalian” olan sitede okumuş ve etkilenmiştim. Steinbeck’in akıcı anlatımı, aşık olduğunu ailesine bildiren ve sevgilisini onlarla tanıştırmak isteyen oğluna olan bu kişisel mektubunda da kendini göstermiş. Zamanının ötesine taşan bilgeliği, alçak gönüllü ve içten üslubu ile bileşip bir solukta okunan ama insanda (en azından bende) iz bırakan bir metne dönüşmüş. Bu mektubu o ilk okuduğum günden sonra arada dönüp tekrar tekrar okudum. Satır aralarını, detaylarını, kelime seçimini… Sonra bir gün, kendimi bu mektubun Türkçesini düşünürken buldum. Hazır çevirmişken burada da paylaşmak istedim. Yazının orijinali şurada: https://www.themarginalian.org/2012/01/12/john-steinbeck-on-love-1958/
Çevirdiğim metin ise şöyle:

New York
10 Kasım 1958

Sevgili Thom:

Mektubunu bu sabah aldık. Mekbunuba ben kendi açımdan yanıt vereceğim, ve tabii ki Elaine de kendi açısından.

Öncelikle, eğer aşık olduysan bu iyi bir sey, bu birisine olabilecek en güzel şey. Kimsenin bunu senin icin küçük veya hafif hale getirmesine izin verme.

İkincisi, birden fazla çeşit aşk vardır. İlki bencil, alçakça, açgözlü, egoist bir şeydir ve aşkı kendi önemi icin kullanır. Bu çirkin ve kusurlu çeşittir. Diğeri ise içindeki her iyi şeyi, kibarlığı nezaketi ve saygıyı dışa vuran çeşittir. Sadece davranışlarda ortaya çıkan sosyal saygı değil, karşındaki insanın tek ve değerli olduğunu hissettiren, büyük anlamdaki saygı. İlk çeşit aşk seni hasta ve küçük ve zayıf yapabilir, ama ikinci çeşit içindeki gücü, cesareti, iyiliği ve hatta sahip olduğunu bilmediğin bilgeliği açığa çıkarır.

Diyorsun ki bu gelip geçici bir heves değil. Eğer bu kadar derinden hissediyorsan tabii ki değildir.

Ama bana ne hissettiğini sorduğunu sanmıyorum. Sen ne hissettiğini herkesten daha iyi biliyorsun. Benden istediğin yardım bununla ne yapacağın, ve bunu yanıtlayabilirim.

Bununla gurur duymanın yanında, bunun için mutlu ve minnettar ol.

Aşkın nesnesi en iyi ve en güzeldir. Yaşamaya çalış.

Eğer birisini seviyorsan bunu söylemekte hiç bir sakınca yoktur. Sadece unutma ki bazı insanlar oldukca utangaçtır ve söylerken bunu hesaba katmalısın.

Kızlar ne hissettiğini bir şekilde bilirler ya da hissederler, ama genellikle bunu duymaktan da hoşlanırlar.

Bazen şu ya da bu sepebten hislerine karşılık bulamazsın ama bu senin hislerini daha az değerli ve daha az iyi yapmaz.

Son olarak, ne hissettiğini biliyorum çünkü ben de aynısını hissediyorum. Senin de bunu hissettiğine memnunum.

Susan’la tanıştığımıza memnun olacağız. Onu büyük memnuniyetle karşılayacağız.

Ama onu karşılamak için bütün hazırlıkları Elaine yapacak çünkü bu onun alanı ve bunu yapmaktan memnuniyet duyacak. O da aşkı biliyor ve belki sana benim olduğumdan daha çok yardımcı olabilir.

Ve kaybetmekten korkma. Eğer doğruysa olur, önemli olan acele etmemek. İyi olan hiçbir şey kaybolmaz.

Sevgiler,

Baban